Propolis
Propolis
Arıların kovanlarını korumak için ürettiği doğal reçine
Propolis
Pek çok bitki yaprak, çiçek, meyve ve tomurcuklarını güçlü antimikrobiyal, su geçirmez ve ısı yalıtan özellikte reçineli bir bileşik üreterek onları soğuktan ve mikroorganizma saldırısından korur. Bu reçineli madde bal arıları (Apis mellifera L.) tarafından mandibulaları yardımıyla toplanarak mum ve tükürükle karıştırılıp pelet haline getirilir ve kovana taşınır. Propolis, toplanan bitki reçinesinin arılar tarafından transforme edilmesinden dolayı güçlü ve yapışkan bir özellik kazanmıştır. Propolis kelimesi Yunanca “şehrin korunması” anlamına gelir. Propolis bal arıları kolonisinin hastalıklardan korunması, kovan duvarları ve petek gözlerinin kaplanarak hijyenik bir yaşama ortamı sağlanması, kovan içerisinde ölen canlıların kokuşmasının önlenmesi için kaplanması ve kovan giriş deliğinin küçültülmesi gibi birçok amaçla kullanılmaktadır. Propolisin ilaç olarak kullanımı çok eski yıllara dayanmaktadır. Mısırlılar ölülerini mumyalarken, Yunan ve Romalı doktorlar antiseptik ve yara iyileştirici olarak propolis kullanmışlardır. Inkalar propolisi antipiretik bir ilaç olarak önerirken 17. yüzyılda Londra farmakopesinde propolis, resmi bir ilaç olarak listelenmiştir. Propolisin saf ya da başka doğal ürünlerle kombine bir şekilde kozmetik ve sağlık ürünlerinde kullanımı günümüze kadar devam etmiştir. Araştırıcılar son yıllarda daha çok propolisin kimyasal bileşimi ve biyolojik özellikleri ile ilgilenmişlerdir.


Kavak propolisi ülkemizin de içinde olduğu, dünyanın karasal iklim gösteren pek çok ülkesinde üretilebilmektedir. Popova vd. kavak propolisinin kimyasal karakteristiğini belirlemek üzere farklı ülkelerden 114 örnek üzerinde çalışmışlardır. Elde edilen sonuçlara göre iki grup oluşmuştur; Orta ve Güney Avrupa, Türkiye, Suriye ve karasal iklimdeki diğer lokasyonlar (97 örnek) birinci grubu, aynı zondaki P. nigra’nın yayılış alanının daha kısıtlı olduğu daha soğuk bölgelere (kuzey ve dağlık bölgeler; Baltık ülkeleri, İngiltere, Ukrayna, Sibirya, Kanada ve İsviçre) ait olanlar da ikinci grubu oluşturmuştur. Bu iki grup fenolik ve flavonoid içeriği bakımından oldukça değişkenlik göstermiştir. Kuzey ve dağlık bölge propolisleri test edilen birinci grup propolislerine göre % 25 fenolik, % 38 flavon ve flavonol, % 17 flavonon/dihidroflavonol bakımından daha düşük değere sahip bulunmuştur. Ancak tüm örneklerin antimikrobiyal aktivitesi arasında önemli farklılık gözlenmediği bildirilmiştir.
Ülkemize özel bir propolis tipi tanımlanmamıştır. Propolis botanik ve coğrafik orijine göre sınıflandırılabileceğinden (tiplendirilebileceğinden), kavak tipi, alecrim tipi gibi isimlerin yanında Türkiye’den elde edilen propolis denilebilmektedir.
Propolisinin Farmakolojik ve Biyoaktif Özellikleri
Türkiye’de üretilen kavak propolisinin botanik orjini ve kimyasal analizi araştırmalarla tespit edilmekle birlikte antifungal, antimikrobiyel, antioksidan, antikarsinojenik, yara iyileştirici, anti-leşmaniyal, immunstimulan-bağışıklık sistemini güçlendirici aktiviteleri ile diş hekimliğinde hayvan besleme ve gıdada koruyucu olarak kullanımı ile ilgili çok sayıda araştırma rapor edilmiştir.
Propolis immunomodulatör, antitümör, anti-inflamatuvar, antioksidan, antibakteriyel, antiviral, antifungal ve antiparaziter gibi çok sayıda biyolojik ve farmakolojik aktiviteye sahiptir. Propolisin faydalı biyolojik özellikleri daha çok flavonoidler ve hidroksisinnamik asit türevleri gibi fenolik maddelere atfedilmektedir. Flavonoidler kimyasal yapı ve karakteristikleri birbirinden farklı, güçlü antioksidan, radikal süpürücü ve metal şelatı olan polifenolik konjuge aromatik bileşiklerdir. Propoliste bulunan en önemli bileşik grubu olarak flavonoidler görülmektedir. Flavonoidler fotosentez yapan hücrelerde bulunurlar ve benzo piron türevleridirler. Sekonder bitki metabolitleri olarak bulundukları için insanlar tarafından sentezlenemezler ve bu nedenle insan beslenmesi için önemlidirler. Amerika’da günlük flavonoid glikozitlerin alımı günde 1000 ya da 650 mg olarak bildirilmiştir. Yakın zamanda yapılan çalışmalar ise glikonlar olarak ifade edilen flavon ve flavonollerin alımı için önerilen dozun günde 23 mg olduğunu rapor etmektedir. Flavonoidler memeli hücrelerinde çok sayıda biyokimyasal etkiye sahiptirler. Ayrıca, in vitro çalışmalarda memeli enzim sistemleri ve iletim yollarında önemli etkiye sahip oldukları ispatlanmıştır. Flavonoidlerin fizyolojik etkilerinin bir kısmı indirgeyici (elektron transport katalizi, radikal süpürücü etkisi) etkisinden dolayı antioksidan etkilerine atfedilmektedir.
Propolis ile ilgili yapılan araştırmaların çoğu in vitro ve hayvan deneylerinden oluşmaktadır. Sağlıklı ya da hasta gönüllüler üzerinde yapılan araştırma sayısı yok denecek kadar azdır. Nitekim araştırıcıların önerileri, doğal bir ürünün güvenilir ve etkili bir şekilde kullanılabilmesi için öncelikle kimyasal yapısının iyi aydınlatılması daha sonra in vitro deneyler, hayvan deneyleri ve bu deneylerin sonunda olumlu etkiler gözlendiğinde sağlıklı gönüllüler üzerinde araştırmalar yapılması yönündedir. Propolisin farklı biyolojik etkileri ile ilgili yapılan araştırmalarda farklı dozlar kullanılmıştır; immunomodulatör aktivitede; in vivo 200 mg/kg (100), in vitro 3-300 g/100 l ile 50-150 mg/kg, antitümoral aktivitede 5-100 g/100l, antibakteriyel in vitro 0.4-14.0 % v/v, antifungal in vitro 0.4-14.0 % v/v (104), antiviral in vitro 5-100 g/100 l, antidiyabetik in vivo 100-300 mg/kg ve anti-ülseratif in vivo 50, 250 ve 500 mg/kg şeklindedir. Fareler ve insanlarla yapılan çalışmalarda propolisin olumsuz ya da toksik etkileri görülmemiştir. Burdock’a göre propolis toksik olmayan bir bileşiktir ve farelerde LD50 değeri 2-7.3 g/kg arasında değişmektedir. Araştırıcı, insanların günde 1, 3 ve 6 mg/kg/gün oranında yaklaşık 70 mg/gün şeklinde güvenle tüketebileceklerini önermektedir. Cuesta vd. 6 hafta boyunca günlük propolis tüketiminin mortalite ya da gelişme oranı üzerine etkisi olmadığını bildirmişlerdir. Dünyada farklı orijinli propolislerin alerjik etkisi hakkında çok sayıda araştırma vardır. Reaksiyonlar genelde kontak dermatit, stomatitis, dudak şişliği, perioral ekzama ve dispne şeklindedir. Propolisteki major allerjenler ise orta Avrupa’da orijini kavak olan propolisler için kaffeat esterlerdir. Botanik orijini kavak olmayan propolisler için ise 3- metil 2- butenil, benzil salisilat ve benzil cinnamat’tır. Alerjik reaksiyonlar daha çok propolisle direk temasta bulunan arıcılarda görülmekte olup, propolisle sık temasta olan arıcılarda sistemik reaksiyon prevalansı % 6.5’tir ve bunların sadece % 2’si anafilaktik reaksiyonlardır.
Propolisin ratlarda farklı konsantrasyonlarda tüketiminden sonra (1, 3 ve 6 mg/kg/gün) ve su ve etanolden özütlenen propolisin farklı ekstrakları farklı tüketim zamanlarında (30, 90 ve 150 gün) uygulandığında toplam lipid, trigliserid, kolesterol, HDL kolesterol seviyelerinde önemli değişimler görülmemiş, aspartat aminotrasferaz (AST) ve LDH enzim seviyelerinde de farklılık olmamış ve canlı ağırlık da değişmemiştir. Kolankaya vd., Türk kestane propolisinin kimyasal içeriğini belirlemiş, alkol sebepli oksidatif strese karşı propolisin etkisini incelemiş ve 200 mg/kg 15 gün boyunca erkek ratlara verilmiştir. Alkol verilen grupta HDL düşüp, LDL yükselirken propolis grubunda tam tersi bir durum gözlenmiştir. Propolis grubu ile alkol grubu karşılaştırıldığında, propolis grubunda alkalin fosfataz (ALP) ve AST enzim aktiviteleri düşerken, LDH enzim aktivitesi artmıştır. Araştırıcılar propolisin herhangi bir toksik etkisinin görülmediğini, propolisin dejeneratif hastalıklar ile alkol sebepli oksidatif strese karşı koruyucu role sahip olduğunu vurgulamışlardır. Sforcin vd. Brezilya propolisinin ratlarda total protein, glukoz, üre, kreatinin, trigliserit, kolesterol, ve HDL kolesterol düzeylerinde bir değişikliğe sebep olmadığını bununla birlikte araştırmanın amacı olan herhangi bir yan ekinin görülmediğini bildirmişlerdir.
Propolisin antioksidan aktivitesi ile ilgili dünyada çok sayıda araştırma mevcuttur. Türkiye’de üretilen propolisin antioksidan aktivitesi konusunda Eraslan vd. (2008) ratlarda bazı biyokimyasal değişiklikler üzerine sipermetrin’in etkilerini incelemiş, propolisin koruyucu rolünü tespit etmişlerdir. Serum glikoz, trigliserid, ürik asit, kolesterol, AST, alanin aminotransferaz (ALT) ve ALP aktiviteleri/seviyeleri, plazma ve doku malondialdehit (MDA) seviyeleri, eritrosit ve doku süperoksitdismutaz (SOD), katalaz (CAT) ve glutatyon peroksidaz (GSH-Px) aktiviteleri belirlendiği araştırmada propolisin antioksidan aktivitesi rapor edilmiştir. Eraslan vd. sodyum florid ile muamele edilen farelerde bazı biyokimyasal parametreler üzerine propolisin etkilerini değerlendirmiş ve sodyum florid tarafından oluşturulan serbest radikaller üzerine propolisin anti-radikal aktivitesinin olduğunu ispatlamışlardır. Antioksidan aktivitenin incelendiği bir başka araştırmada, Kanbur vd. farelerde propetamphos etkisine karşı propolisin antioksidan etkisini incelemiş, plazma ve doku (karaciğer, böbrek ve beyin) MDA düzeyleri, eritrosit ve doku SOD, CAT ve GSH-Px aktiviteleri ölçülmüştür. Araştırmada propolisin anti-radikal ve antioksidan etki gösterdiği ve bu yolla oksidatif stresi azalttığı sonucuna varılmıştır. Çetin vd. ise dört farklı konsantrasyonda porpolis ilavesinin yumurtacı tavuklarda hematolojik ve immünolojik parametreler üzerine etkisini incelemiş, diyete 3 g/kg propolis eklenen diyetin diğer uygulama grupları ve kontrol grubuyla kıyaslandığında serum IgG ve IgM seviyelerinde artış, periferal kan T-lenfosit yüzdesinde ise önemli düşüş belirlenmiştir. Buna ilaveten 3 g/kg propolis ilavesi diğer gruplarla kıyaslandığında eritrosit sayısını (kırmızı kan hücreleri) önemli oranda artırmıştır (p<0.05). Diğer yandan hemoglobin ve hematokrit değerleri ile total lökosit (beyaz kan hücreleri) ve farklılaşmış lökosit sayıları propolis ilavesinden etkilenmemiştir.
Kavak propolisinin hepatoprotektif aktivitesi de araştırmalarla gösterilmiştir. Ramadan vd. 5 g/kg dozda farelerde 8 hafta propolis uygulamanın herhangi bir toksik etki oluşturmadığını, mortaliteye sebep olmadığını karaciğer ve böbrekte toksik değişiklik oluşturmadığını bildirmişlerdir. Mani vd. ise ratlara 30 gün boyunca (1, 3, ve 6 mg/kg/gün) propolis vermiş ve bu uygulamanın kolesterol, HDL kolesterol, total lipit, trigliserit seviyeleri ile AST ve LDH enzim seviyeleri üzerine olumsuz etki göstermediğini bildirmişlerdir. Banskota vd., Brezilya, Peru, Hollanda ve Çin’den toplanan propolis örneklerinin sitotoksik, radikal süpürücü ve hepatoprotektif etkisinin olduğunu belirlemişlerdir. Bir başka araştırmada, Banskota vd. Brezilya propolisinin hepatoprotektif (karaciğer koruyucu) etkisini ispatlamışlar ve bu etkiyi flavonodilere atfetmişlerdir.
Propolis ham haliyle gıda ve eczacılık sektöründe kullanılmadığından genellikle etil alkol, propilen glikol ve gliserol yada su ile özütlenmektedir. Ancak alkolün dini sebeplerle, diyabet gibi bazı metabolik hastalıklarda, alkol intoleransı olanlarda ve çocuklarda kullanımının sınırlanması nedeniyle araştırıcılar yeni çözücüler bulma arayışına girmiştir. Bu çözücülerden biri de bitkisel yağlar ve özellikle zeytinyağıdır. Zeytinyağında steroller, karotenoidler, triterpenik alkoller ve fenolik bileşikler dahil olmak üzere 200’den fazla farklı kimyasal bileşik tespit edilmiştir. Fenolik bileşikler ayrıca hem hidrofilik hem de lipofilik fenoller içeren sızma zeytinyağında bulunan ana antioksidanlardır. Zeytinyağında bulunan başlıca fenolik alt sınıflar fenolik alkoller, fenolik asitler, flavonoidler ve liganlardır. Bugüne kadar birçok rapor, sızma zeytinyağında da bulunan fenoliklerin güçlü antioksidan özellikler sergilediğini ve beyin dokusunda oksidatif stresi önleyebildiğini göstermiştir. Bazı epidemiyolojik araştırmalar, zeytinyağının tüketilmesinin kardiyovasküler hastalıklar, kanser ve romatoid artrit gibi hastalıklar üzerinde etkinliğini göstermiştir.